top of page
  • Instagram
  • Twitter
  • Pinterest
  • Facebook Sosyal Simge
  • YouTube

Glutensiz beslenme kararını nasıl aldım?

Güncelleme tarihi: 16 Kas 2022


Baştan söyleyeyim, çok uzun bir yazı oldu. Sanırım sonuna kadar okuyabilenler, gluteni gerçekten hayatlarından çıkarmak istiyor. O halde herkese başarılar! En az bir kişiye bile ilham verebilirsem ne mutlu bana.

“Glutensiz Beslenme” sanırım en fazla son 5-10 yıldır üzerinde durulan ve popüler olan bir kavram. Gündeme geldiği ilk yıllarda, açıkçası bu kavram pek de ilgimi çekmemişti. Hatta o ilk dönemlerde çok yakın bir arkadaşım bu tarz bir beslenmeye en azından belli bir dönem için geçiş yaptığını söylediğinde, “Çok cesursun, çünkü başımızı çevirdiğimiz her yerde beyaz unlu ve tam buğday unlu ürünler var, çok lezzetliler ve herkes bunları tüketiyor.” demiştim ona. Bu duruma karşı koymak ve farklı bir şey deneme çabasına girmek, bana cesaret işi gibi gelmişti. “Ben yapamazdım.” demiştim. Bundan yaklaşık 1.5 yıl önce, ara sıra takiplerimi yapan bir genel cerrahın, hashimato tiroit hastalığımı iyileştirmem için bana glutensiz beslenmeyi önermesiyle de, bu kavram karşıma pek de çıkmamıştı.

Doktorun anlattıklarına göre meğer gluten hassasiyetim olduğu için, hashimato tiroit hastalığım ortaya çıkmıştı. Doktorum, günümüzün popüler yaklaşımlarından biri olan ve Bütünsel Tıp konusuna ilgi duyan uzmanların aldığı bir eğitim olan Fonksiyonel Tıp Eğitimi Sertifikası’nı yakın zamanda almıştı. Beslenmemden en az 6 ay süre gluteni çıkararak, bu hastalığın bedende kalıcı olduğunu gösteren Anti Tpo değerlerimin normal değerlere inebileceğini söylemişti. Çok şaşırmıştım, çünkü 2006 yılında hashimato tiroit teşhisimi koyan başka bir genel cerrah bana, “Anti Tpo değerlerin o kadar yüksek ki, sen ömür boyu tiroit hastasısın ve ömür boyu ilaç kullanmak zorundasın.” demişti. Ve “İlacını aksatırsan bazı organların zarar görebilir.” diyerek beni epey bir korkutmuştu. Ben de o günden sonra ilacımı ve üç aylık kontrollerimi hiç aksatmamıştım. Şimdi ise bir tıp doktoru, bunun tam tersini söylüyordu, yani bu sorunun iyileşebileceğini... Oysa 2016 yılında, kanımda hashimato tiroid değerini gösteren “tsh” hormonum, bir anda düzene girmişti. Yaptığım bir şifa meditasyonu sonrası, “Benim artık bu ilacı almama gerek kalmadı.” gibi hislerle ilacımı almayı bırakmış, yine de 3 ayda bir kan değerlerimi kontrol altına almaya devam etmiştim. Ama mutlu sondu, o günden sonra aylarca ve yıllarca tsh değerlerim normal çıktı ve çıkmaya da devam ediyordu. Tsh değerimin düzelmesinde acaba bu meditasyon mu işe yaramıştı, yoksa 1 sene önce (2015 yılı) yaptığım ikinci doğumdan sonra bedenimin kendini yenilemesinden mi kaynaklanmıştı bu durum, emin değildim. Genel cerraha bunu anlattığımda, “Tsh’ının düzelmesi şahane bir durum, ancak bedeninde hashimato tiroid hastalığının tamamen iyileşip iyileşmediğini anlamanın yolu, anti tpo değerlerine bakmak.” demişti. Ve eklemişti: “Her ne kadar kan değerlerinde tsh hormonun normal çıksa da, anti tpo değerlerin tavansa, yani çok yüksekse hala gizli bir hashimato hastasısın demektir .”

Glutensiz beslenmeye karar vermek için 1 yıl düşündüm

Tıpta artık hiç iyileşemez gözüyle bakılan bir metabolizma hastalığının, beslenmede düzenlemeler yapılarak iyileşebileceği bilgisi çok şaşırtıcıydı. Glutensiz beslenme fikri, bana hala korkutucu ve cesaret işi gibi geliyordu. Ve tabii doktoruma, “Ben bir düşüneyim” diyerek ayrılmıştım yanından. Çok mantıklıydı anlattıkları, ama enteresan bir şekilde glutensiz beslenme fikrine bir türlü ısınamamıştım. Mutfakta harika pizzalar veya pastane tatlılarına 10 basacak tatlılar yapan ve bunları çok seven biri olarak öteledim de öteledim. Gluten içerikli unlardan yaptığım ekmek, pizza, börek ve tatlı gibi yiyecekleri keyifle hazırlamaya ve afiyetle yemeye devam ettim. Aylar geçti ve bir de baktım ki neredeyse 1 yıl olmuş. Ve fark ettim ki son birkaç aydır glutenli yiyecekler hazırlarken ve yerken suçluluk duygusu hissediyordum. Yani, “Bunları yememem gerekir” duygusu… Aynı suçluluk duygusunu beyaz şeker için de yaşıyordum. Gerçi beyaz şekerle ilgili suçluluk duygusu hissim, en az birkaç yıldır vardı, ama alternatif üretmeye üşeniyordum ve kolayına kaçıp yine beyaz şekerle hazırlıyordum tatlıları. Her ne kadar miktarını azaltsam da beyaz şekerdi sonuçta ve şekerin bağımlılık yaptığını biliyordum. Tabii ev ahalisi de hala çok memnundu bu glutenli ve şekerli hayattan. Bu suçluluk duygusunun gelmesiyle birlikte bir gün nihayet glutensiz beslenme kararı aldım ve bunu doktoruma söyledim. Hemen ardından anti tpo değerlerime baktırdım ve genel cerrahın 1 yıl önce bahsettiği gibi, anti tpo değerlerim epey bir yüksekti. Ben tamamen iyileştiğimi sanırken, meğer bu hastalık içimde sinsice uykudaydı. Üstelik 1 yıl oyalanmıştım. Doktorum tabii yine en az 6 ay glutensiz beslenmem gerektiğini söyledi, ama bunun 1.5 yılı bulabileceğini de belirtti.

Glutensiz diyete başlangıç için doktor bana, ismini ilk defa duyduğum “eliminasyon diyeti” ni önerdi. Bu diyetin amacı, bedenimizde biriken zararlı ve toksik maddeleri elimine etmekti. Bana yasak yiyecekler ve yasak olmayan yiyecekler şeklinde iki liste verdi. Bir de ne göreyim, 6 haftalık bu eliminasyon diyetinde, glutenin yanı sıra süt ürünleri ve beyaz şeker, ilk 1 hafta da yumurta yoktu. Zaten glutensiz beslenmeye karar vermem 1 yılımı almıştı, bir de 6 hafta süt ürünü gibi en çok tükettiğim yiyeceklerden uzak kalacaktım. Doktorumun yanından, “Kesin aç kalacağım.” düşüncesiyle ayrılırken, elbette vazgeçmeyi hiç düşünmedim. Kararlıydım ve bu yola girmiştim. Bu arada son aylarda 52 kiloya inmiştim. Acaba daha da zayıflar mıydım? Şekeri tamamen kesecek olmama ise çok sevinmiştim. Belki bu vesileyle artık beyaz şekeri hayatımdan tamamen çıkarırım diye umutlandım.

Glutensiz tariflere nasıl bir başlangıç yaptım?

Doktorum buğdaya alternatif olabilecek “karabuğday” isimli bir gıdadan bahsetmişti bana, ama daha önce kendisini hiç görmemiştim. Ertesi gün diyetime başladım ve tabii tahmin ettiğim gibi “aç”tım. Sanki biri beni ensemden tutmuş ve yumurtasız, ekmeksiz, süt ürünsüz, tatlısız başka bir dünyanın içine atmıştı.” Allahım ne yesem acaba?” derken, her sabah kahvaltıda en az 20-25 adet zeytin yemeye başladım. Ek olarak da her zamanki gibi salatalık, biber vb yiyecekler… Tatlı ihtiyacım için meyveye abanmıştım. Tuhaf bir dengesizlik vardı beslenmemde. Glutensiz unlardan ekmek yapmayı da henüz öğrenmemiştim. İlk günlerde karnımdaki gurultu, birkaç metre öteden duyuluyordu diyebilirim. Oruç tutuyormuşum gibi hislerle geçen bu günlerde, internet sağ olsun, glutensiz beslenmeyle ilgili araştırmalar yaptım ve yazılar okudum. Tarifleri inceledim ve youtube videoları izledim. Alacağım unlara karar verdim. Neyse ki mutfakla aram çok iyi olduğu için ekmekler yapmayı denedim ve birkaç hafta içinde nihayet karnımı doyurabilmeye başladım. Karabuğday ilk başta çok lezzetli bir un değildi, ama zamanla alışmıştım. Başka alternatifim olmadığı için de bana artık lezzetli geliyordu. Zaten glutensiz beslenmeye başlayan herkes, tıpkı benim gibi bu farklı lezzetteki ekmekleri ilk başlarda yadırgayıp sonradan alışıyormuş. Mercimek unu ve nohut unundan tarifler denedim, ama mercimek unundan mı kaynaklı bilemiyorum o ekmekten pek haz etmedim. Belki bazı tariflerdeki gibi, tane mercimeği şişirip rondodan çekerek hazırlarsam sonuç daha lezzetli olabilirdi. Ama bu şekilde denemek için de bir türlü fırsat yaratamadım. Tabii yasak olduğu için, içeriğinde süt ürünü olan tarifleri su ile hazırlıyordum. Sanırım 3 veya 4. haftaydı ve bir akşam, “Yeter artık, ben kek yemek istiyorum.” deyip kek hazırlamak için adeta mutfağa koştum. Aslında youtube’daki videolarda gördüğüm kadarıyla hazır glutensiz unlarla çok lezzetli kekler pişirilebiliyordu, ama bir blog yazısında bu unların nişasta içerikli olduğu için dikkatli tüketilmesi gerektiğini okumuştum. Dolayısıyla da hiç satın almamıştım. Bir gün merak edip markette içeriğine bakmıştım, gerçekten de içerik olarak mısır ve pirinç nişastası, kabartıcı bazı maddeler ve ek olarak şeker yazıyordu. Şekerin miktarı bile yoktu. Bu nasıl bir içerik diye çok şaşırmıştım. Bir de kaliteli bir markanın bu şekilde, içerikteki besinlerin miktarlarını belirtmediği bir unu piyasaya sürmesi ve bu unun afiyetle tüketilmesi garip gelmişti bana. Üstelik çok da pahalıydı. Ben de kekimi evdeki glutensiz unlar ile bir şekilde uydurarak yaptım. Eliminasyon diyetinde kuru meyve de tüketilmediği için kekin şekeri için muz ve elma kullandım, ayrıca keçiboynuzu unu ve tarçın da ekledim. Sonuç hiç de fena değildi. Sonrasında da yaptığım tüm kekleri, tatlıları hatta ekmekleri kendime göre yorumladım. Sonuçlar gayet başarılıydı.


Oğlumu da diyete başlattım

Bu arada aynı dönemde 8 yaşındaki oğlumu da Fonksiyonel Tıp Sertifikası olan bir diyetisyene götürmeye başladım. Sebebi de trigliserit değerinin yüksek çıkmasıydı. Poyraz bebekliğinden beri harekete az eğilimli bir çocuk olduğu için genel olarak hep balıketli bir yapıya sahipti. Bir de pandemi döneminde sanırım, az hareketten kaynaklı olsa gerek, daha bir kilolu görünmeye başlamıştı gözümüze. 5-6 kilo fazlası olduğunu tahmin ediyordum. Poyraz için de destek almanın ve onun beslenmesini de yoluna koymanın tam zamanıydı. Yani ikimiz de aynı haftalarda diyete başlamıştık ve diyetisyeni ona da eliminasyon diyeti vermişti. Birbirimize destek çıkmamız ve motivasyonumuz için bu çok iyi olmuştu. Diyete başlayalı 6 hafta olmuştu, ama Poyraz’ın diyeti o kadar iyi gidiyordu ki, diyetisyenimizin onayı ile yaptığım şekersiz ve glutensiz keklerden bile yiyebiliyordu artık. Kilo verdiği için diyetisyenimizin önerdiği, avokadolu ve muzlu kremadan da yiyebiliyordu. Ondan mutlusu yoktu. Hem diyet yapıyordu hem de en sevdiği şeylerden yiyebiliyordu. Glutensiz beslenmek, Poyraz’a zihinsel açıdan da çok iyi gelmişti. Artık ders çalışırken daha az uykusu geliyordu. Derslerine daha uzun süre odaklanabiliyordu. Üstelik zayıfladığı için daha çok hareket edebilmeye başlamıştı. Tabii biz bu etkileri görünce Poyraz’ın glutensiz bir beslenme düzeni olmasının ona daha iyi geleceğine karar verdik. Diyetisyenimiz de bunu onayladı, ara sıra yiyebileceğini söyledi, ama Poyraz şimdi haftada en fazla birkaç kez glutenli bir yiyecek yiyor. Bazı haftalar hiç yemiyor. Eskiden her defasında yediği şeyin ikincisini isteyen Poyraz, artık glutenli bir şey bile yese çoğu zaman ikinciyi istemiyor. Bu da onun gluten bağımlılığından kurtulduğunun bir göstergesi diyebilirim. Diyete başladıktan ortalama 4 ay sonra 5 kilo vermişti. Diyet sayesinde iştah dengesi de güzel oturdu. Bunda beslenmesini, glisemik indeksi düşük yiyeceklerle düzenlemeyi öğrenmiş olmamın etkisi de oldu tabii. Bir diyetisyenle yol almamız, Poyraz’ın beslenmesini bundan sonraki hayatında da nasıl düzene koyabileceğimi öğretmiş oldu bana. Çünkü sadece geçici bir süre zayıflamak için değil, Poyraz’ın artık o balıketli halinden tamamen çıkması için de başlamıştık diyete. Ve zayıf halinin ömür boyu kalıcı olması için çaba göstermeye devam etmek istiyorduk. Bundan dolayı, uzmanımızın önerileri adeta bir okul gibi olmuştu, Poyraz’ın menülerinden sorumlu annesi olarak benim için…


“Tahıl Beyin” kitabından çok etkilendim

Tekrar bana dönecek olursak… Glutensiz Beslenme ile ilgili yoğun araştırma yaptığım dönemde bir gün “Tahıl Beyin” isimli çok etkileyici bir kitap olduğunu öğrendim. Amerikalı Nörolog Dr. David Perlmutter’ın kaleme aldığı bu kitabı çok merak ediyordum ve nihayet bir gün alıp okumaya başladım. Tabii doktorun, glutenin bağımlılık yaptığını ve bu maddenin nörolojik etkilerini anlattığı kitaptan ben de çok etkilendim. Kitapta ayrıca kolesterolün aslında beyin için ne kadar da önemli bir lipoprotein olduğundan, kolesterol ilaçlarının ne kadar zararlı olabileceğinden ve şekerin de beyne etkilerinden bahsediliyor. Sadece gluten alerjisi veya gluten hassasiyeti olan kişilerin değil, herkesin glutenden olumsuz etkilenebileceğini de belirtiliyor. Yani anladığım kadarıyla insanlar, son yıllarda gluten oranı artırılmış olan unları tüketerek başlarına gelebileceklerden habersizler. Bu, sadece Türkiye değil, dünyadaki tüm insanlar için geçerli. Kitaptaki etkileyici birkaç bilgiden bahsetmek istiyorum: Meğer her yerde “çok sağlıklı” şeklinde bahsedilen tam tahıllı buğdaylarda daha fazla gluten varmış. Uzmanları anlayabilmek mümkün değil, “Ya, hiç mi bir yerlerde okumamışlar glutenin etkilerini?” diyeceğim, ama işte sakin düşününce, aslında glutenin olumsuz etkilerinin yeni yeni gündeme gelmeye başladığının farkındayım dünyada. Ayrıca meğer buğdayların içeriği, son 10 yılda 40 kat değişmiş. Kitapta esprili bir dille, “Eğer yaptığınız hamur işleri kabarıyorsa, glutene teşekkür edin.” diyor. Sonradan araştırdığıma göre, bizim siyez ve kavılca buğdayı gibi ata buğdaylarında inanılmaz düşük oranda gluten varmış. Bu unlarla pişirilen yiyeceklerin daha az kabarma sebebi de gluten azlığıymış. Ve glutenin maalesef morfin kullanıldığında beyinde etkilenen bölgeyi etkilediğini, bağımlılık yapmasının da işte bundan kaynaklandığını söylüyor doktor. Yani bedenimiz, gluten yokluğunda bir eksiklik hissediyor. Doktor ayrıca, kronik depresyon, tip 2 diyabet, alzheimer, bunama, bipolar, epilepsi, birtakım kas hastalıkları, migren ve üstelik günümüzün en büyük sorunlarından biri olan dikkat eksikliği ve hiperaktivitenin sebebinin gluten olduğunu ve sadece gluteni keserek bu sorunların iyileşebileceğini belirtiyor. Ama bu sorunları yaşayan hemen hemen hiç kimsenin bu gerçeği bilmemesi, ne kadar da acı, öyle değil mi? Yazar, kitabın devamı niteliğinde 2 kitap daha kaleme almış. Doktor, ikinci kitabında glutensiz bir yaşam planı öneriyor. Üçüncüsünde de glutensiz tarifler veriyor.

Bu kitabı okuduğum dönemde internette araştırma yaptığım bir gün Nörolog Dr. Banu Taşçı’nın internet sitesine denk geldim. Glutenin nörolojik etkilerinden bahsettiği bir yazısından çok etkilendim. Meğer “Tahıl Beyin” kitabını okuyunca hayatı ve hatta hastalarına tedavi yaklaşımı değişmiş. Migren, kronik depresyon ve fibromiyalji gibi hastalıklarını, glutensiz bir yaşam sayesinde yenmiş. Ve daha sonra kendisi de çok yararlı kitaplar kaleme almış. Fibromiyalji sorunum olduğu için “Artık Ağrımasın” kitabını hemen internetten sipariş verdim. Henüz okumadığım için, içeriğinden burada bahsedemeyeceğim.

Tıpkı “Tahıl Beyin” kitabının yazarı Nörolog Dr. David Perlmutter, Nörolog Dr. Banu Taşçı, benim genel cerrahım Dr. İlhan Ermergen gibi tüm doktorların, hastalarına bütünsel açıdan yaklaşmaları gerektiğini düşünüyorum artık. “İlaç yaz, gönder” mantığında bir tedavi yaklaşımı, hastalara, özellikle de kronik sorunu olanlara geçici çözüm sunmaktan başka bir işe yaramıyor maalesef. Hatta sadece doktorların değil, psikiyatrist ve psikologların da bu kitabı okuması ve değişmesi gerektiğine inanıyorum. Tamam, herhangi bir ek eğitimleri yok ise, doktorlar ve ruh sağlığı uzmanları beslenme gibi farklı bir alana karışmamalılar belki, ama hastalarını beslenme konusunda doğru ve güncel bilgilerle mutlaka bilinçlendirmeli ve uyarmalılar bence. Tüm doktorların bütünsel tedavi yaklaşımını benimsedikleri bir dünya diliyorum artık.


Bu süreçte çok şey öğrendim

Diyeceğim o ki glutensiz beslenmeye yoğunlaştığım 6 ayda çok şey öğrendim. Öğrenmeye de devam ediyorum. Gluten hassasiyetim olduğu için hashimato tiroit ve fibromiyalji gibi sorunlara sahip olduğumu 43 yaşında öğrenmiş olmak, enteresan bir hayat deneyimi oldu benim için. Bu süreçte yeni bir beslenme düzenine geçmek, benim için önemli bir farkındalık oldu. Sanki oruç tutuyormuşum gibi bir hisle, her ortamda var olan o iştah açıcı görünüme sahip kabarmış hamur işleri ve tatlılardan bir lokma bile ağzıma atmadan durabiliyorum. Ve bu da inanılmaz bir nefis terbiyesi oldu bana. İşte bu sebeple beslenme üzerine yaşadığım bu değişim ve farkındalık süreci, benim için farklı bir “uyanış” oldu diyebilirim. Sağlıklı bir beslenme düzeni oturtmak, lezzetli, ama bir o kadar zararlı yiyecekleri yemeden durabilmek de bence bir çeşit “bireysel gelişim”. Kanımca, kendine koçluk yapan veya yapmak isteyen bir kişinin belki de en başta yapması gereken şey; kendini ve sevdiklerini zararlı yiyeceklerden uzak tutmak için mücadele vermesi ve bu konuda kararlı bir şekilde başarılı sonuçlara ulaşması olmalı. Beyinde “şiddetli arzu” yaratan ve çeşitli hastalıklara sebebiyet verebilen “gluten” içerikli gıdalara “şiddetli arzu” halinden sıyrılabilmek büyük bir “ol”gunluk gerektiriyor. Çünkü zaten sağlıklı beslendiğimizde zihnimiz adeta sürekli yenileniyor ve böylece berrak bir zihne sahip olabiliyoruz.

Az önce “karar verme” sözünü kullanma sebebim, “glutenli yiyeceklerden uzak kalma kararı”nı ben artık, “sigara bırakma kararı”na benzetiyorum da ondan. Çünkü siz de çevrenizden şahit oluyorsunuzdur ve belki de bizzat yaşadınız, kararlı olunmadan sigara bağımlılığından kurtulmak mümkün değil. Tabii bu, tüm bağımlılıklar için geçerli. Ve her türlü bağımlılık, maalesef özsaygı eksikliğinden kaynaklanıyor. Evet, sağlıklı beslenmek için çabalamak gerekiyor; çok okumak, araştırmak, alışveriş yapmak, sabırlı olmak ve belki biraz yaratıcı olmak da gerekiyor, ama işte bu tarz bir çaba ilk başta kendine verdiğin önemin, saygının ve değerin de bir göstergesi bence. Bu konuda yol aldıkça, diğer konularda da başarılı olmak, iyi ve mutlu hissetmek mümkün.


Eliminasyon diyeti ile harika hissettim

Son olarak biraz eliminasyon diyetinin etkilerine değinmek istiyorum. 6 hafta süren eliminasyon diyetinde, tam bir arınmışlık hissi yaşadım. Üstelik ilk başta burun kıvırdığım bu diyeti 2 hafta daha uzattım. Daha sonra eliminasyon bitince süt ürünlerine tekrar başladım. İlk başlarda her gün peynir ve yoğurt yedim. Bazı tariflerime süt ürünü ekleyebiliyordum artık. “Oh be!” derken, birden 2-3 hafta sonra kendimde farklı bir şeyler hissetmeye başladım; burnumda anormal kaşıntılar, arka arkaya hapşırmalar, yoğun sulu burun akıntısı, bazen kabızlığa benzer hisler derken, “Aaa yoksa süt ürünleri mi yapıyor tüm bunları?” diye bir hissiyat geldi. Bunu hissettiğim hafta, süt ürünlerini kesme kararı aldım. Veee, yine “ Hoş geldin eliminasyon.” Evet, yine kısıtlı yiyecekler dönemine girmiştim, ama tabii süt ürünlerini kesince her açıdan rahatladım. Aslında süte duyarlılığım olduğunu daha önceki yıllarda öğrenmiştim, ama süt ürünlerinden bu denli etkilenebileceğim hiç aklıma gelmemişti. Uzun bir süre tamamen kestikten sonra, şimdi çoğunlukla süt ürünü tüketmiyorum artık. Canım çok isterse bazen az miktarlarda tüketiyorum o kadar. Ancak az miktarlar bile alerjik reaksiyona neden oluyor maalesef. Yani sağlıklı bir yaşam kararı aldığınızda artık yiyecekler sizi değil, siz yiyecekleri kontrol etmeye başlıyorsunuz. Yıllardır sorgusuzca tükettiğiniz bir yiyeceğin size neler yaptığını bir uzmanın size söylemesi ile değil, hissederek fark ediyor ve hayatınızdan kendi kararınızla çıkarabiliyorsunuz. İşte “bedenin kendini tanıması” diye ben buna diyorum.

Tahıl Beyin” kitabında da süt ürünleri ile alakalı kısımlar var. Yani glutensiz, şekersiz, belki de sütsüz vb bir hayata başlamadan önce bence ilk olarak bu kitap serisini okuyabilirsiniz. Daha sonrası size kalmış.


Şekeri de hayatımdan çıkarmayı başardım

Yazımı bitirmeden önce şekeri de hayatımdan çok çok büyük oranda çıkarmayı başardığımı gururla söylemek istiyorum. Yaptığım kek ve tatlıları makul miktarlarda hurma özü, katı üzüm pekmezi veya meyveler ile tatlandırıyorum. Sadece ayda birkaç kez gluten içermeyen birkaç dilim çikolata yiyorum o kadar. Canım çok çekerse ve glutensiz olmadığından emin olursam birkaç lokma ağzıma attığım hazır tatlılar da oldu, mesela tahin helvası. O kadardan da zarar göreceğimi sanmıyorum elbette. Çünkü diyetin başında insülin değerim çok çok iyi çıkmıştı zaten ve hatta doktorum, “Gördüğüm en iyi insülin değeri” demişti bana. Ki o zamanlar ara sıra beyaz şeker içerikli tatlılardan yiyen biriydim. Doktorumun bu sözünden sonra, “Ara sıra şekerli ürünler tüketen biri olarak benim bile insülin değerim süper çıktı ise, peki, insülin değeri yüksek çıkanlar acaba neler tüketiyorlardı?” diye düşünmeye başladım. Cevabı aslında çok da zor değil; maalesef kola, meyve suyu, soğuk çay gibi ortalama yüzde 10 şeker içerikli içekeler veya abur cubur vb. Ve belki de bunlardan abartı miktarlar tüketmek... Lise ve üniversite yıllarımda makul miktarda tüketsem de kola kolik olduğumu itiraf edeceğim, ama çok şükür ki kola gibi içecekleri içmeyeli 15 yıl oldu herhalde. Darısı bu tür içecek ve yiyecekleri yoğun tüketenlerin başına.


Konuyla ilgili sorularınız veya önerileriniz olursa lütfen bana mail atın: saglikliailecom@gmail.com


Sevgiyle kalın. Kendinize ve ailenize çok iyi bakın.


*** Kolesterol sorunumu 30 yaşında nasıl yendim ve tıp doktorları ne demişti. Yazı yakında geliyor…



コメント


Ailelere kılavuzluk etme hedefiyle yola çıkan saglikliaile.com; hamilelik, doğum, doğum sonrası, bebek, çocuk, ergenlik, psikoloji, sağlık, eğitim, güzellik, bakım, beslenme, cinsellik, yaşam ve eğlence gibi ana konuların yer aldığı geniş içeriğini birbirinden değerli ve deneyimli uzmanlarıyla sizlere ulaştırıyor.

Kayıt olduğunuz için teşekkürler!

Copyright © 2022   Mailto: Sağlıklıaile.com.  Tüm Hakları saklıdır.

bottom of page
DMCA.com Protection Status